MİLLİ SORUN NASIL ÇÖZÜLMÜŞ?

Dünyada iken cennetle ilgili en merak ettiğim konulardan biri de milli sorunun burada nasıl halledildiği idi. Zira dünyada bu sorun yüzünden milletler birbirini yiyordu. Cennet’te milletler var mıydı? Bunların diğer milletlerle ilişkisi neydi? Hâlâ esir milletler bulunuyor muydu?

Bu konudaki durumu öğrenmem fazla zaman almadı. Çünkü konu burada, dünyada olduğu gibi çetrefilli değil.  Diğer bütün konularda olduğu gibi millî sorun da akıl, mantık ve adalet çerçevesi içinde çözülmüş.

Bu dünyadan öteki dünyaya intikal ederken renkleri değişmediği için Cennette bütün ırktan insanlar var. Siyahîler, sarı, beyaz, kırmızı derililer, melezler… Hiç biri eksik değil. Birbirleriyle evlenmeler sonucu gitgide karma renkler de ortaya çıkmış. Ancak bütün cennet halkı, insan ırklarının bir atadan türediğini, coğrafya ve iklim şartları nedeniyle bazı fizikî farklılıklar oluştuğunu biliyorlar ve hepsini bir ailenin bireyleri gibi görüyorlar. Avrupa ve Amerikalıların geçmişte zencilere ve Kızılderililere uyguladığı zulmü kötü bir geçmiş olarak hatırlıyorlar.

Cennette milletler de var. Dünyada şimdiye kadar konuşulan diller cennette de konuşuluyor. Ancak bütün cennet halkı Cennet Dili denilen bir ortak dil de konuşuyor. Her millet eğitimini kendi diliyle yapıyor ama okullarda cennet dilini de öğreniyorlar.

Cennetteki milletlerle dünyadaki milletler arasında şu fark var ki, cennette hiçbir milletin içinde sınıflar yok. Dolayısıyla onları toprak ağaları, tüccarlar, sanayiciler veya generaller yönetmiyor. Dolayısıyla milliyetçilik kavramı yok.  Yunus Emre’nin daha yedi yüz yıl önce söylediği ‘’Sen sana ne sanırsan, ayrığa da onu san/ Dört kitabın manası budur eğer var ise’’ dörtlüğünde dile getirdiği dünya görüşü, yalnız kişisel haklar için değil, milletlerin hakları için de geçerli olmuş. 

Ben dünyada iken Türkiye’nin Güneydoğusunda milli mesele nedeniyle şiddetli bir savaş veriliyordu. ‘’Bunlar Zerdüşt, Zerdüşt bunlar!’’ denerek onların ne dünyada ne öte dünyada yerlerinin olmadığı ileri sürülüyordu. Bu nedenle cennette Kürtlerin olup olmadığını, var iseler nasıl bir düzen içinde yaşadıklarını öğrenmeye çalıştım. Belki inanmayacaksınız: Kürtler burada çok rahatlar. Cennetin her bucağı gibi onların çoğunlukta oldukları yerler de komünler tarafından yönetiliyor. Kimileri de Türklerin ve Arapların çoğunlukta olduğu bölgelerde yaşıyor. Bunların arasında hiçbir sürtüşme yok. Çünkü herkes birbirinin haklarına saygılı olduğu gibi hiçbir millet de diğerini yönetme iddiasında değil. Ne savaş, ne çatışma var.

Cennette orduların, silahların olmadığını bilmem yazmış mıydım? Cennette,  yalnız Kürtlerin değil, Katalanların, Kuzey İrlandalıların, Basklıların, Filistinlilerin, Yezidilerin ve bunlar gibi daha pek çok milletin sorunu hep o ‘’Sen kendine ne sanırsan/Ayrığa da onu san’’ anlayışıyla halledilmiş.

Bu yazdıklarımdan cennette üstün vicdanın hüküm sürdüğünü, millî aç gözlülüğün bulunmadığını çıkarabilirsiniz. Zaten cennette devlet sınırları yok. Daha doğrusu devlet yok. Devlet olmayınca bayrak da bulunmuyor.  Bütün bunlar için dünyada yapılan kavganın küçük bir izini ara ki bulasın! Cennette savaş olmadığı için ‘’Kahramanlık’’ diye bir kavram da yok. Yakın zamanda Türkiye’den gelmiş benim gibi cennetlikler, boğucu kirli bir havadan çıkıp oksijen zehirlenmesine uğrayan kişiler gibi kendimizi sudan çıkmış balığa benzetiyoruz! Ne hendekler var, ne havan topları, ne çeşitli yerleri bombalayan uçaklar!

Burada biz dünyalıların ifadesiyle barış hüküm sürüyor. Yalnız cennet halkı bu sözcüğü bilmiyor. Çünkü ‘’Barış’’ kavramı, ‘’Savaş’’ın zıddı. Onunla birlikte var. Savaş olmayınca barış kavramı da bilinmiyor… ‘’Demokrasi’’ kavramı da öyle... Çünkü o da ‘’Diktatörlük’’le birlikte var olan bir kavram. Cennette hiç diktatörlük olmamış ki demokrasiye de ihtiyaç duyulsun.

Öyleyse cennet halkının toplumsal düzenini hangi siyasi sözlüğün kavramları ile ifade edeceğiz? Ben de geldiğimden beri bunu araştırıyorum. Burası bambaşka bir yer olduğundan dünyada kullanmaya alışık olduğumuz kavramlarla anlatmak mümkün değil. ‘’Ezen’’, ‘’Ezilen’’ kavramları bile olmadıktan sonra varın gerisini siz düşünün! (13 Haziran 2016)