27 Nisan 2024

zeki-sarihan

ZEKİ SARIHAN’I BİLE…

  • PDF
1990 yılına gelindiğinde ANAP, Milli Eğitim Bakanlığını gerici kadrolarla adeta kilitlemişti. Avni Akyol bakan olduğunda kendi kadrolarını kurarak bu durumu bir parça aşmak istiyordu. Öğretmen Dünyası’nın 11. Yılı için düzenlediğimiz kokteyle de katılmıştı. 
Akyol 1990 Ocak ayında düzenlediği Millî Eğitim Şurası’na temsilci olarak Eğit-Der Genel Başkanı Ali Bozkurt ve benim gibi birkaç kişiyi de gözlemci sıfatıyla çağırdı. Öğretmen sendikaları henüz kurulmamıştı. 
Bu olay sağ basının bir temsilcisinde infiale sebep oldu ve Avni Akyol aleyhinde bir yaylım ateş başlatıldı. 
O dönemde az satışlı bir gazete olan Zaman’ın 15 Ocak 1990 tarihi sayısında birinci sayfadan “Bu Nasıl Milli Eğitim Şurası?..” başlıklı bir haber-yorum yayımlandı. Üst başlıkta “13. Millî Eğitim Şûrası davetlilerin çoğunluğunun solcu ve mason olduğu iddia edildi” deniyordu.
Hasan Binali imzalı yazının başlığı altında Avni Akyol’un vesikalık bir fotoğrafın yanında şöyle bir ifade yer alıyordu: 
“Şûrada Sol Rüzgârlar: Şuraya katılacakların listesini bizzat Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol hazırladı. Solcu ve Eğit-Der üyeleri ağırlıkta. Hatta “Ben Kürtçüyüm. Bu devlet faşist devlet” diyen ve 12 Eylül yönetimince görevden alınan Zeki Sarıhan bile Şûraya davet edildi.” Haber, Avni Akyol’un bakanlıkta nasıl bir mason örgütlenmeye gitmek istediği iddialarıyla devam ediyordu. Benim hakkımda “bile” sözcünün kullanılması, Zaman’ın bana iki dünyada da bir yer layık görmediğini anlatıyordu. 
İstanbul’da yayımlanan ve Feza Gazetecilik A.Ş adına sahipliğini Alaeddin Kaya, genel müdürlüğünü İlhan İşbilen’in yaptığı Zaman’ın, o zaman da Fetullahçıların yayın organı olup olmadığını, 1.100.000 tiraja ulaşmışken kapatılan Zaman’la bir ilgisinin olup olmadığını bilmiyorum. Fakat bildiğim yukarıdaki yayınından da görüldüğüne göre tam bir yalancı ve tetikçi olduğuydu. 
Bu tarikatın, nasıl 12 Eylül 1980 zorbalığını kendileri için bir fidelik gördüğü, benim hakkımda “12 Eylül yönetimince görevden alınan” ifadesinden anlaşılıyor. Evet, 1983’te 1402 sayılı yasa ile görevden alınmış, fakat herhangi bir suçum olmadığı anlaşılınca 1986’da görevime iade edilmiştim. Demek ki Zaman gazetesi, buna da karşıydı.  Madem ki 12 Eylül yönetimi tarafından açığa alınmıştı, ne işi vardı eğitim şârasında… 
 
Gelelim diğer iki suçlamaya: Zaman gazetesi, o günün en revaçta olan suçlaması olarak benim ağzımdan iki ifadeye ver veriyordu. “Ben Kürtçüyüm.” “Bu devlet faşist devlettir!”
Bunlar Zaman muhabirinin kıçından uydurduğu ifadelerdi! Bana yakışsa yakışsa “Bu devlet faşist devlettir” ifadesi yakışabilirdi ama hiçbir yazımda bu ifadeyi kullanmamıştım. Çünkü her zorba devlet faşist sayılmazdı. Bu ifadeyi çok sonraki yıllarda 12 Eylül’ü kısaca tanımlamak için kullanacaktım. 
“Ben Kürtçüyüm” ifadesi ise gülünçtü. Ben hiçbir Kürt’ün bile “Ben Kürtçüyüm” dediğini hatırlamıyorum. Ben bir sosyalisttim. Bir sosyalistin Türkçü veya Kürtçü olması mümkün değildi. Ancak Zaman gazetesi, Avni Akyol’u itibarsızlaştırmak için onun şûraya çağırdığı birkaç kişiye asılsız ithamlar yönetmede bir sakınca görmüyordu. 
BEŞ BİN LİRAYI ÇITIR ÇITIR YEDİM!
Zaman gazetesi hakkında on bin liralık manevi tazminat davası açtım. Ben bu sözleri nerede kullanmıştım? Bir kanıt göstermeliydi. Tabii gösteremedi. 27 Haziran 1990 günü Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi Zaman’ı bana 3 bin lira manevi tazminat ödemeye mahkûm etti. Daha sonra faiziyle birlikte miktar 5 bin liraya çıktı. 
Önce bu parayı almakta tereddüt ettim. Çünkü bu bir basın davasıydı. Basın özgür olmalıydı. Fakat biraz düşünüp karar verdim ki, gazete açıkça yalan söylemenin cezasını çekmeliydi. 
Beş bin lirayı alarak “çıtır çıtır” yedim! Zaman gazetesinin o zamanki işlevini şimdi başkaları üstlenmiş durumda.  (7 Kasım 2016)
 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

trafik cezası öde kredi kartı ile fatura öde online fatura ödeme fatura öde